“Yemek yiyin. Çoğunlukla bitkisel. Çok fazla yemeyin.”

– Michael Pollan

Vegan olmak günümüzde dünya çapında, özellikle genç nesillerde gittikçe daha popüler hale geliyor. Vegan olmak, bir hayvandan gelen ya da herhangi bir şekilde bir hayvana zarar veren ürünleri yememeniz ve kullanmamanız anlamına gelir. Bu, diyetten ayrı olarak (et, yumurta, süt ürünleri, hatta bal yasak) hayvanlar üzerinde test edilmiş ürünler ve deri gibi şeylere de izin verilmediği anlamına gelir.

İnsanların vegan olmalarının birkaç ana nedeni var.

Bazıları bunu diyet olarak yaparlar – bir detoks şekli.

En popüler sebeplerden biri, hayvanlara yiyecek için işkence yapma hakkımız olmadığı inancıdır. Özellikle et ve süt endüstrileri, bebekleri annelerinden bir günlükken ayırmak ve dişi inekleri yapay olarak döllemek dahil olmak üzere çok fazla işkence içerir.

Bazıları hayvanları öldürmenin cinayet olarak görülmesi gerektiğine inanıyor.

Bunlar benim nedenlerim değildi.

Ancak insanların hayvanları korumak için vegan olmalarına seviniyorum – çünkü o insanların çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltıyor. Bu aynı zamanda günümüzdeki en önemli endişelerden biri ve birçok insanın bu yaşam tarzını seçmesinin nedeni. Ve bu da benim sebebimdi.

Kasım ayı boyunca hayvanlardan gelen hiçbir ürünü yemedim ya da içmedim. (Yanlışlıkla üzerinde ince bir yumurta tabakası olan bir şeyi yedim – ve kim bilir, belki de yol boyunca kaçırmış olabileceğim birkaç şey daha vardır.) Kıyafet gibi diğer yönlere odaklanmadım (deri, kürk vb.) çünkü bunlar zaten bende önceden olan ürünlerdi, ve onların yerine yeni şeyler alırsam çevreye daha çok zarar vermiş olurdum. Ayrıca %100 vegan olma şansı %99 olduğu sürece “yumurta içerebilir” gibi alerjen uyarılarına da dikkat etmedim.

Yolculuğum New York’ta başladı ve öyle olduğu için mutluyum. Şehirde hemen hemen her yerde vegan seçenekler var, ‘vejeteryan’, ‘vegan’ veya ‘glütensiz’ yazan restoranlarla dolu sokaklar. New York’ta vegan fast-food zinciri sayılabilecek Eat by Chloe’ye gittim, şehirdeki veganların hızlı bir şekilde yemek ısırılmasını veya eve sipariş etmelerini kolaylaştıran bir yerdi. En keyifli öğünlerimden biri de farklı dünya mutfaklarından vegan ve vejeteryan ‘Candle Cafe’deydi. Kafe ve restoranların çoğunda kendimi idare edebiliyordum, ama restoranın başına “Fransız” ya da “İtalyan” gibi kelimeler gelince, yediklerimi vegan yapmak için hep bir şeyleri değiştirmem gerekiyordu. “Bunda tereyağı var mı?” diye sormak, sinir bozucu, seçici biri olmaktan nefret ettim.

 

Candle Cafe, New York’ta akşam yemeği

 

İstanbul’a döndüğümde beni bekleyen zorluklar olacağını düşünmüştüm. Kahvaltılarımın çoğu zaten vegandı ve geceleri çok fazla et ya da süt tüketmiyordum (çikolata hariç) ama okula her gün yiyecek getirmek zorunda kalacağımı düşündüm. Vazgeçene kadar bir buçuk hafta boyunca da öyle yaptım. Ama bir süre sonra fark ettim ki okulumun kafeteryasında zaten yeterince seçenek oluyordu. O yüzden orada yiyerek devam ettim.

Okula götürdüğüm ilk yemeklerden biri

 

Sıradan bir günüm şuna benziyordu:

Kahvaltı: ekmek üstüne avokado, belki üstünde domates ve yanında bir elma.

Öğle yemeği: okulda o gün olan pilav, salatalar, baklagiller, sebzeler…

Akşam yemeği: Genellikle nohut, bezelye, pilav veya sebzelerin yanında büyük bir salata.

Atıştırmalıklar: Nar pestili, meyve, kuruyemiş ve vegan tatlılar.

Tipik bir kahvaltım, tabii ki da fotojenik olması için ayarlanmış.

 

Evde uyum sağlamak kolaydı. Ah – bir tek bir kere misafirler gelince, çeşit çeşit peynir ve pastırma görünce canım biraz çekmişti, bu en zayıf anımdı.

Başka bir zayıf anım da dışarıda yediğim her andı. Tamamen vegan olan (aşağıda resimdeki gibi) bir yemek bulduğum anlar nadirdi ve her zaman bir yemeği biraz değiştirmek zorunda kaldım. Etrafımdaki herkesin (sözde o bölgedeki en iyi olan) burgeri yediği ve benim peynirsiz, teryağsız makarnamı yediğim zamanlar bile olmuştu. Ama şunu da belirtmeliyim ki gittiğim her yerde garsonlar çok yardımcı oldular.

Mr. Dumpling Kadıköy’de yediklerim

 

Elbette, bunu gerçekten bir deneyim haline getiren sadece benim yediğim şeyler değildi.

Her şeyden önce, vegan olmak soruları beraberinde getiriyor. Her. Bir. Öğünde. Aynı insanlarla olsa bile. Ve bu durumdan kısa sürede sıkıldım.

Bir de üstüne vegan diyeti hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan, bu konuda yorum yapan insanlar vardı:

“Ah, moralin bozuk / sürekli kızgınsın. Vegan olduğundan olmalı.”

“Vejeteryanı anlıyorum ama neden vegansın?”

“Neden vegansın? Kilo vermen gerekmiyor ki?!”

“Vegan olan ve ertesi gün ölen yaşlı bir kadın varmış.”

Ve böyle devam ediyor…

Ayrıca arkadaşlarım da dalga geçmedi değil, sağolun. Ciddi bir alay değil tabii ki – ama yaptığımız her doğaçlama skeçte veganlık hakkında bir yorum yapmaları mı gerekiyordu? Arkadaşlarımdan biri güldü ve “zorunda” olduklarını söyledi.

Şimdi sık sorulan bazı soruları cevaplayarak devam edeceğim:

Hayır, moralimin veya sinirimin bozuk olmasının nedeni  vegan olmam değildi. Aslında normale göre biraz daha sakin hissediyordum ama bu sadece psikolojik olabilir.

Neden vegan ve vejeteryan değil? Çevresel olarak, çok büyük bir fark yok… Ama bu kadar süt elde etmemizin tek nedeni inekleri sürekli ve yapay olarak daha fazla inek yapmak için döllemek. Daha fazla sera gazı üretmek için mi? Bir gün açlığı bitirebilecek tohumları ekeceğimiz arsalarda daha çok inek yetiştirebilmek için mi?

Ve kimi veganlığın “aşırı” olduğunu düşünenler, size söylüyorum öyle değil. Çiğ veganlar da var. İstiyorsanız araştırın, o daha aşırı. Her zaman daha aşırı bir şey vardır. Büyük olasılıkla vejeteryanlığın en “aşırı” olarak görüldüğü bir zaman vardı.

Hayır, kilo vermedim. Porsiyonlarım aslında normalden biraz daha büyüktü. Genelde yediğim et kadar küçük bir salata yersem, evet, açlıktan ölürdüm, ama neyse ki durum böyle değildi, hiçbirinizin öyle olduğunu düşündüğünü de sanmıyorum.

Hayır, sürekli aç değildim. Aslında ortalamayla kıyaslandığında çoğu zaman oldukça toktum, ama bu sadece dikkat ettiğimden olabilir.

Veganlar daha çok dışkı üretiyorlar. Bu bir gerçek.

Cildim temizlendi. Adil olmak gerekirse, başlarken birkaç küçük sivilce vardı ve bitirdiğimde alnımda bir sivilceyle bitirdim, ama vegan olan bir tanıdığım bana vücudumun toksinlerden kurtulduğunu söyledi. Ve o sivilce gidince pürüzsüz bir yüze sahiptim.

Tekrardan hayvansal ürünlerle de beslenmeye başlayana kadar.

Emek verdiğim bir kahvaltı

 

Tamamen eskisi gibi yemiyordum. Daha az et yiyordum, özellikle de evde. Salata, baklagil, kuruyemiş gibi şeyleri daha çok tüketiyordum.

Ama aynı zamanda bir ay boyunca vegan olmayı, önümüzdeki haftalarda sağlıklı olmayan şeyleri yemek için bir bahane olarak kullanıyordum. Bu açıkçası organlarımı üzdü ama her neyse.

Genel olarak böyle bir deneyime sahip olduğum için sevinçliyim. Yapılabilir olduğunu gördüm ve yediklerime daha fazla dikkat etmeye başladım.

Sizi – evet, bunu okuyandan bahsediyorum – yediğiniz her şeyin gerçekten gerekli olup olmadığını görmek için diyetinizi yeniden düşünmek için teşvik ediyorum. Hiçbir şekilde herkese ‘vegan olun, diğer her şeyi unutun’ demiyorum ama yediğimiz şeylerin çoğu yaşadığımız dünyaya ve hayvanlara etkisini düşündüğümüzde gereksiz gelmeye başlıyor. Her öğünde kırmızı ete ihtiyacımız yok.

Her şey azaltarak başlar. Ve tam olarak yapmamız gereken şey bu. Haftada bir kere, kırmızı et yerine nohut tüketin. Biliyorum, kulağa fazla basit geliyor, fark etmeyecek gibi. Ama edecek. Bunu her hafta 7,5 milyar insanın yaptığını hayal edin.

Her şey fark eder.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.