Resim: İdil Bike Miftakhov

Masallar, bilinçaltımızda yaralar açarak gölgemize karışıyor, çoğumuzun yüzleşip kendi bilinçdışının derinliklerine inemeyerek tanıyamadığı “gölge”yi biçimlendiriyor.

Bu yaralar asla kapanmaz, ancak unutmayalım; yaralar da renklidir. Bizi, bir zamanlar her birimizin örnek aldığı Andersen kahramanları gibi sırf siyah ya da sırf beyaz olmaktan alıkoyan, bizi insan yapan da bu renkler olmalı sanırsam. Peki; “insan” olmak veya “insanca” davranmak, büyük tabloda insan ırkı olarak gözümüze çarpan, kendimize yakın ancak bir o kadar gösterişli olduğunu düşündüğümüz bu sözcüğün yaydığı ışığın siyahı, uzak durulması gereken (!) tüm o özellikleri işaret ederek bize nasıl olmamız; mahluktan insana geçişin kaynağı sayılan iyilik meleğine dönüştürülmesine ne demeli? İnsan ırkı nasıl oldu da bu kadar gösterişli bir sözcüğe dönüştü? Çevrenizdekilere bakın; hayatınız boyunca tanıştığınız insanlarda büyük, yüce bir ışık görebiliyor musunuz; veya onların ruhsal problemlerinde? Ne zamandan beri iyi insan tabirine uymak insan ırkının belirlediği skalada nötrlenmeyi gerektiriyor? Kendi gölgesiyle yüzleşmesi, bir insanın kendini bir bakıma kabullenmesidir kanımca. Dönüp kendimize, bilinçdışıyla aramızdaki o ince perdeye bakınca bize rehberlik edecek gölge korkutucu: sizin yüzünüz, sizin vücudunuz ancak onun sizi ürpertmesi çok normal; o, masallarla benliğimizden uzaklaştırılmaya çalışılmış karanlık parça ve korkutucu gelmesi kabaca 2 sebeple açıklanabilir:

a) Bastırılmış tüm istekler, günahlardan oluşmuş; “doğru” gelmeyen ancak kendimizden bile saklamayı başardığımız bir istek ve hayranlıkla varlığını hissettiğimiz ama kabullenemediğimiz bir şey o. Bizden çaldığı başarmışlıklarla barışık olmamamız kendi yüzümüze vurduğumuz temel başarısızlık oluyor. Çoğu insanın itiraf edemediği, anlamlandıramadığı ve isimsiz kalan duygulardan biri o.

b) Dışlamış olduğunuz, dışlamaya zorlandığınız (ki bu zorlama kolektif bilinçdışıyla da geçiş yapabilir) birinden merhamet beklemeyin. O; anne olmaya hazır olduğunu fark eden Gretel’in fırına attığı kadın, kötü eril olduğu için “hain kurt” imgesi ardına saklanılmış erkek, kötü düşü olduğu için tüm çıplaklığıyla ortaya atılan kraliçe…

Bununla yüzleşmeden sadece ışığa bakıp gözünü kör etmekse insanlık ben defolu bir insanım veya insan değilim, skalada yerim bile yok. Ancak insan olmak bilinçdışıyla yapılan barışsa kendime ilk defa insan diyebilirim; sevinçle ve özgürce.

Kötülükle olan derin ilişkimi inkar edersem, kendi gerçekliğimi de inkar etmiş olurum.

Jung’a göre, eğer birey “kendi gölgesiyle hesaplaşmayı öğrenirse, dünya için gerçek bir şey yapmış olur. Günümüzün devasa, çözülmemiş toplumsal sorunlarının hiç olmazsa minicik bir parçasını sırtlanmayı başarmıştır.

Kendini bilmeye, yetişkinliğe, ışığa yapılan yolculuğun rehberidir gölge. Lucifer, ışık taşıyan anlamına gelir.

Jung’dan bahsederken LeGuin, çocukların ego’larını bir mayısböceğinde, gölgelerini ise yataklarının altında gizlenmiş bulurlar, diyor. Bence bir çocuğun gölgesi masallardır. Buradan anlaşılacağı gibi bir çocuğun gölgesinin olmadığına inanmam ben, yalnızca çocuk tıpkı kendisi gibi hareketli ve hoyrat gölgesiyle öyle içten bütünleşebilmiştir ki bir gölge ancak büyüdükçe ve kendi benliğinden uzaklaştıkça koyulaşacaktır. Gölge en çirkin yanımızdır ama en zayıf değil.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.