Bize hep bir kadın olarak yaşamanın zor olduğu söylendi. Ancak 2020’de yaşayan pek çok kadın için ataerkil bir toplumda yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlamak güç.

Çocukluğumdan beri beni rahatsız eden konular hakkında sesimi çıkarmaktan çekinmiyor ve bu konulara çözümler arıyordum. İnsanları cinsiyetleri, dini inançları, ırkları yüzünden ayrımcılığa uğradıklarını görmenin ne kadar saçma olduğunu hatırlıyorum. İnsanların herkesin kendi özgün kişilikleriyle birbirinden farklı ancak eşit oldukları gerçeğini kabullenememesini asla anlayamadım. Şimdi fark ediyorum ki, bu nefret içerikli yorumlar veya geleneği bozmakla suçlanmak anlamına gelse de, içten içe değişim için uğraşacağımı hep biliyormuşum. Kendi doğrularımın farkındaydım ve görüşlerimi toplumla paylaşmama kimse engel olamayacaktı.

Ben İstanbul’da yaşayan 17 yaşında bir cinsiyet eşitliği aktivistiyim. Türkiye’de yaşamanın yaptıklarıma etkisi büyük. Kadınlara atanmış cinsiyet rolleri ve kalıplar hala toplumda etkilerini gösteriyorlar. Ancak bizim jenerasyonumuzun çevrelerinde ve dünyada olan biten hakkında daha bilinçli olduğunu, internet sayesinde tartışmalı konular hakkında daha küresel bir bakış açısına sahip olduğunu ve bu sebepten dolayı daha şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Z kuşağının pek çok yeni fikre sahip olduğunu, harekete geçip bir şeyleri değiştirmeye hazır olduğunu ve bunu yaparken diğer jenerasyonların engelleyici sözlerine kulak asmadığını görüyorum.

Bir kız çocuğu olmanın getirdiği zorluklar doğduğumuz an ile başlıyor çünkü toplumsal normlar ve beklentiler yetiştirilme biçimimizi etkiliyor. Birer prenses olarak doğduğumuz gibi bir algı var. İlk nefesimizi aldığımız andan itibaren toplum bize nasıl görünmemiz, giyinmemiz, oturmamız ve hatta nasıl gülmemiz gerektiğini öğretmeye başlıyor. Bu durum ruhsal ve fiziksel sağlığımızı birçok yönden olumsuz etkileyebilir. Yedi yaşına geldiğimizde, bizi alanımızda başı çekenlerden yapacak kariyer hayallerimiz yerine düğünümüzü ve evleneceğimiz adamı düşlemeye başlıyoruz. Beyaz atlı prensimizin bizi ejderhadan kurtarmasını bekler hale geliyoruz kendimiz için savaşıp kendi yolumuzu çizebilecekken. Mutlu bir sonun, mutlu bir hayatın, evlenip çocuk sahibi olmakla elde edildiğini öğreniyoruz.

Gördüğünüz ilk çocuk mağazasına girmenizi istiyorum. Göreceksiniz ki erkek çocuk kıyafetleri güç, kahraman olmak veya dünyayı kurtarmak temalarını içeriyor. Bunun karşısında kız çocuk kıyafetlerinde narin semboller, kelebekler ve gökkuşakları göreceksiniz. “Matematik yapmak için fazla güzelim” gibi cümlelerin basılı olduğu tişörtlerle karşılaşacaksınız mesela. Kızlar büyüdükçe ne yazık ki toplumun uzun süredir onlara aşıladığı daha az potansiyele sahip oldukları mesajını arkalarında bırakamıyorlar. Toplumun onlar için oluşturduğu standartlara uyarak yaşamaya çalışan genç kızlar sağlıksız yemek yeme alışkanlıkları kazanarak sağlıklarını tehlikeye atabiliyorlar. PSYCOM’a göre yeme bozuklukları 12 yaş kadar erken bir yaştan itibaren başlayabiliyor. BBC, anoreksiyanın en yüksek ölüm oranına sahip psikiyatrik hastalık olduğunu söylüyor ve ANAND’a göre her yıl 100 hastadan 5 ila 10 arası hasta anoreksiya sebebiyle ölüyor. Bu problem, bir ölçüde sosyal medyanın kadınlar üzerindeki zararlı etkilerinden de kaynaklanıyor. Sosyal medya giderek daha da düşmanca tavırların yer aldığı bir ortama dönüşüyor. Ortalama 150 milyon gönderi hesap sahipleri tarafından nefret içerikli yorumlar nedeniyle siliniyor. Bu istatistikler, toplumsal beklentilerin ve kültürel normların sosyal medya ile birleşimlerinden ortaya çıkan yıkıcı etkiyi net bir şekilde gösteriyor.

Yıllar içinde küçük “prensesler” büyüyorlar ve para kazanmak için çalışmaya başlıyorlar. Toplum diyor ki erkeklerle aynı olanaklara sahipmişiz, bu yüzden feminizme gerek yokmuş. Ancak bu sadece, kadın erkek arasında maaş farkı gibi, hali hazırda var olan toplumsal eşitsizliklerin devamını sağlar. Hem Türkiye’de hem de dünyanın geri kalanında istatistikler, erkeklerin kadınlardan çok daha fazla kazandığını gösteriyor. Buna rağmen toplumun birçok üyesi bu maaş farkının bir şehir efsanesi olduğunu savunmaya devam ediyor. Geleceğin gençlerine verileri öğretmeliyiz: Bu farklar gerçekten var ve kadınların iş yerinde eşitliğe ihtiyaçları var.

John Sheran’ın dediği gibi “Gelecekte bizi bekleyenlerin en iyi habercisi geçmişte yaşadıklarımızdır.” Erkeklerin üstün olduğuna dair hala devam eden fikir nasıl ortaya çıktı sorusuna bir cevap bulmak için geçmişimize göz atmalıyız. Ben ataerkil bir toplumda büyüdüm; bu yüzden Türkiye’deki sosyal yapıyı inceleme şansım oldu. Bence Türkiye’deki ataerkil system geçmişteki savaşlara dayanıyor. Karafatma ve Halide Onbaşı gibi tarihi figürler hayatlarını ülkelerine adadılar ama bu kadınlar tarihte gereken taktiri görmedi. Ne geçmişte, ne de şimdi.

21. yüzyılda kadınlar varlıklarını, zekalarını sosyal gelişmelerin ön saflarında kanıtladılar. On yıllar boyunca bunun için savaşmak zorunda kaldık ve bu savaş gözünüzü korkutsa da bu dünyada kendileri bir şeyler başarmış bir şeyler üretmiş veya kurmuş kadınlara bakabiliriz. Böylesi bir zamanda güç sahibi kadınları fark etmemiz ve onlara teşekkür etmemizin yanı sıra onları kendimize örnek almalıyız. Mesela ikisi de çok başarılı olan Oracle’de tasarım müdürü olan Aylin Uysal’ı veya Intel’de yeni teknolojiler ve stratejiler başkanı olan Ayşegül İldeniz’i ele alalım. Onlar dünyada var olan ön yargılara karşı savaşarak kendilerini yüksek pozisyonlara getirdiler. Kendimizi kanıtlamak için savaşmamız gerekmeyecek bir dünyayı kendimize, kızlarımıza, kardeşlerimize ve annelerimize borçluyuz.

Sonuç olarak, bir kız çocuğunun doğduğu andan itibaren tam potansiyellerine ulaşmaları sürekli bir uğraştır. Ataerkil topluma ve toplumsal normlara karşı savaşmak ancak birlik ve birbirimize destek olmakla gerçekleşebilir. Bu sebeplerden dolayı, özellikle şu an ırk, sosyoekonomik statü, din gibi farklılıklarımıza bakmadan bir araya gelip değişim için savaşmamız önceden olduğundan daha da önemli hale gelmiş durumda. Kimse kadın olmanın kolay olduğunu söylemedi ama değişim yaratmak bir araya gelirsek daha kolay olacak. Birlik olma vakti, böylelikle başarısız olmayacağız.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.