Bu ayın başında sona eren, İKSV’nin düzenlediği 23. İstanbul Tiyatro Festivali’nde üç oyun izleme fırsatım oldu. Biraz da tesadüfen birbirinden oldukça farklı üç oyun seçmişim. Bu yazımda kendi fikirlerimi katarak kısaca bu oyunlardan bahsetmek istiyorum.

 

***

 

 

Trap Town

Gittiğim ilk oyun Belçikalı bir dans topluluğu olan Ultima Vez’e ait olan Trap Town idi. Bir topluluk içindeki farklı sınıf dağılımlarına yer verilmiş, Mythrisliler ve Odinliler arasındaki çatışma, bu durumun ortasında iyiliğini kanıtlamaya uğraşan Marduk üzerinden anlatılmıştı. Konusu ilgi çekici ve günümüzle de bir o kadar bağlantılıydı ancak beni en çok etkileyen, dans topluluğu olmasının bir getirisi olarak, oyundaki vücut kullanımıydı. Benim yapmaya yeltenemeyeceğim hareketleri sanki çok kolaymışçasına yapmaları oyunda en beğendiğim noktaydı. Oyun sırasında sahnedeki dekor tam da bahsettiğim bu hareketlerin bazıları için aktif olarak kullanılıyordu. Sahnede izlediğimiz performansın yanı sıra arkada hikayeyle iç içe geçmiş bir film oynuyordu, böylelikle sahnede olan biten dışında Trap Town’da arka planda gerçekleşen olaylar anlatılıyordu. Dans ve tiyatronun güzel bir karışımı olmuş bence.

By Danny Willems

Temiz Şehir

İzlediğim bir diğer oyun da Temiz Şehir’di. Kurgusal bir konu yerine gerçek olayları işleyen bir belgesel tiyatroydu. Hikaye anlatımına benzer şekilde oynandı. Bu oyunun da benim için en can alıcı noktası kuşkusuz metniydi. Yunanistan’a göç etmiş ve temizlik işçisi olarak çalışan beş kadının hikayesini bu beş kadının ağzından dinledik. Karşımdakiler sadece oyuncu değil, anlattıkları hikayenin kahramanlarıydı. Her birinin hikayesi farklı olmasına rağmen, daha iyi bir hayat için geldikleri bu yerde yaşadıkları hayatta hikayeleri kesişiyordu. Bazıları ailesiyle gelmiş olan bu kadınlar aile içindeki kimlik karmaşasına da değinildi. Bu durumla ilgili, anne ve çocuk arasında bir çatışma olduğunda çocuğun annesine “Ben Yunan’ım, sen değilsin” demesinin anlatıldığı bölüm aklımda yer edindi. Bunun gibi hayatlarından anekdotlarla ilerleyen oyun benim oldukça hoşuma gitti.

By Christina Georgiadou

Yevgeni Onegin

İzlediğim üçüncü oyun olan Puşkin’den uyarlanmış Yevgeni Onegin hakkında yorum yapmayı çok uygun görmedim. Bunun sebebini şu şekilde açıklayabilirim: Yevgeni Onegin, daha önceden okumamış olduğum bir eserdi, ilk defa tiyatrosuna gittim. Ancak tiyatronun dili Rusça olunca ve aynı andan hem izleyip hem altyazıları okumam pek mümkün olmayınca, oyun içindeki geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki gidiş gelişlerle de birlikte aklım oldukça karıştı. Merak edenler için kısa bir videoya buradan ulaşabilirsiniz.

Tüm fotoğraflar IKSV’nin sitesinden alınmıştır.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.