Geçtiğimiz ay seyahat başlığı altında Londra ile ilgili bir yazı yazmıştım, daha sonra bu yazıya ikinci bir bölüm daha yazabileceğimi düşündüm. Herhangi başka bir yer gibi Londra için de tek bir yazının yeterli olmadığı ortada. İkinci bir yazı da yeterli olmayacaktır ama “Hızlı Bir Londra Gezisi-Bölüm 2”nin ilk yazıya bir artısı olacağını umuyorum. İşte kısa Londra gezimde dikkatimi çekmiş olan üç şey daha:

1-Müzeler

Özellikle benim gibi müze gezmeyi sevenlerdenseniz, Londra’dan bir müzeye uğramadan ayrılmayın derim. Müzelerde kafanızı nereye çevirseniz yeni bir bilgiyle karşılaşacaksınız. Müze içi düzenlemeler de gayet basit bir şekilde yapılmıştı, boğulmadan gezip ilginizi her yöne dağıtmanızı sağlıyor.

Ancak en dikkat çekici nokta, daha önce gezdiğim birçok müzeden farklı olarak müzelerde ziyaretçilerin inceleyebilecekleri düzenekler olmasıydı. Mesela Doğa Tarihi Müzesi’nde Dünya’daki depremleri ve volkanik patlamaları daha iyi anlamaya yarayan maketler, dokusunu hissedebilmeniz için ortaya konulmuş olan taşlar ve bir deprem simülatörü dahi vardı.

Hazır gelmişken Bilim Müzesi‘ne de gidebilirsiniz. Burada da yine inceleyebileceğiniz düzenekler olacak. Özellikle fiziğe ilgisi olanların keyifle gezeceği bir yer Bilim Müzesi. Uzay ve uzayda yaşam, geçmişten günümüze makineler ile ilgili geniş bölümlere sahip.

Tate Modern yine keyifle gezebileceğiniz müzelerden. Diğer sanat müzelerinde olduğu gibi farklı sanatçıların farklı bakış açılarıyla ortaya koydukları eserlerle donatılmıştı. Aralarında günümüzde tartışma konusu olan evrensel konularla ilgili eserler de mevcuttu. Tate Modern’de etrafa bakınırken daha önce bir sergisi hakkında paylaşım yaptığımız Josef Albers‘in bir tablosuna da rastladım.

Birbirlerinden çok farklı konular içeriyor olsalar da gezdiğim tüm müzelerin ortak noktası hepsinin ayrı şekilde enteresan ve bilgilendirici olmasıydı.

Tate Modern 

2- Meydanlar

Londra’da bazen belirli bir yere gitmek yerine işlek bir caddede yürümeyi veya aynı şekilde işlek meydanlarda gezmeyi düşünebilirsiniz. İlk duyulduğunda biraz plansızlık gibi görünse de bazen plansızlık planın ta kendisi olabiliyor, işte bu da öyle durumlardan.

Gezebileceğiniz böyle yerlerden biri Trafalgar Meydanı. Burası fotoğraf makinenizi yanınızdan eksik etmemeniz gereken yerlerden. Çeşmeler ve aslan heykelleri meydanın ihtişamını arttırıyor, bu nedenle burada fotoğraf çeken pek çok insan göreceksiniz. Çeşmelerin hemen yakınında bulunan National Gallery‘yi gezerek de zamanınızı değerlendirebilirsiniz.

Trafalgar Meydanı haricinde Piccadilly Circus’a da gidebilirsiniz. İster gündüz, ister gece olsun, insanların arasında dolaşmayı seven biriyseniz, keyifli vakit geçirebilirsiniz. Burası ile ilgili benim en çok hoşuma giden şey sokak sanatçıları oldu, etrafa daha da canlı bir hava kattıklarını düşündüm.

3-China Town

Pek çok kişinin -ben dahil- görmeden dönmediği yerlerden birisi de China Town oluyor. Burada gezmek çok vakit almasa da uğrayabileceğiniz yerlerden biri. Hele bir de benim gibi kahvaltı ederken bir yandan sonraki öğünü planlayanlarsanız burada yemek yiyebileceğiniz birçok yer bulacaksınız. Özellikle vakit bulursanız iyi bir restoranda “dim sum” yemenizi tavsiye ederim. Unutmayın, akşam dörtten sonra dim sum satan bir yer bulmanız pek olası değil, yani saati göz önünde bulundurun.

China Town’da yine pek çok kişinin fotoğraf çekmeyi sevdiği yerler sokak girişlerindeki büyük kapılar oluyor. Kalabalıkta iyi bir fotoğraf yakalamak deneyimsiz fotoğrafçılar için zor olsa da, kapıların güzelliğini her an herkes takdir edebilir.

 

No Comments Yet

Comments are closed