“Covid-19”, “Koronavirüs”, “Virüs”, “Pandemi”… Bu kelimeleri 2020’nin başından beri sürekli duyuyoruz ve öyle gözüküyor ki en az bir sene daha duymaya devam edeceğiz.

Dünya pandemi kavramına alışmaya çalışırken, hükümetler eşi benzeri olmayan problemlerle karşılaştı. İnsanlar işlerini sürdürmekte zorlanıyorlar ve günlük aktivitelerini eskisine göre çok daha kısıtlamak durumunda kalıyorlar. Gelecek söz konusu olunca akıllara gelen ilk kelime “belirsizlik” oluyor ve normlar hızla değişiyor. Bu pandemi, kişileri içine soktuğu huzursuz ve tedirgin ruh hali sayesinde dünyada genel olarak umutsuzluk ve kaos saçan bir ortam yarattı; ancak bu kadar negatifliğin dışında, pandeminin gelecek için umut verme potansiyeli ve dünya için muhtemel bir dönüm noktası olma ihtimali de yok değil.

Mart ayında başlayan karantina uygulaması ve bütün dünyanın evlere hapis edilmesi, adeta insanlık için bir “dur” butonundan farksızdı. Ancak iyimser bakmak gerekirse, bu dönemin herkesi düşünmeye ve bazı şeylerden anlam çıkarmaya ittiğini inkar edemeyiz. Ben, şahsen, evde otururken “Bu durum gerçek mi?”, “Nasıl bu duruma geldik?”, “Bu olayın bir sonu var mı?” diye düşündüğümü çok net hatırlıyorum. Bütün bu düşüncelerim beni eninde sonunda şu yorumu yapmaya itti; “Yaşadıklarımız evrenin bize bir mesajı olabilir mi?”. Ne kadar kaderci ve kuruntusal duyulsa da, bilim adamlarının yaşadığımız pandemiyi insanın doğal kaynakları ve ekosistemleri  sömürmesine bağladığını bir yerde duymuştum. Son dönemlerde de insanın doğa üstünde yarattığı negatif etkiyi çok güzel özetleyen bir terim ortaya çıkmıştı; “iklim krizi”, böylece koronavirüs ve iklim krizi arasında bir ilişki kurulabileceğini düşünmeye başladım. Bunun hemen ardından, WWF ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından yayınlanan raporlarda koronavirüs ve iklim krizi ilişkisine doğrudan göndermeler yapıldığını gördüm. Bütün bu bulgular, pandeminin sadece bir sağlık krizi olmadığını, çok daha büyük bir resmin sadece bir parçası olduğunu gösteriyordu. Koronavirüs ve iklim krizi arasındaki ilişki düşündüğümüz kadar basit olmayabilirdi, bu yüzden çok boyutlu bir ilişki kurmak için araştırmaya devam ettim. Bu makalede de sizinle bu küçük araştırmamın sonuçlarını paylaşmak istiyorum.

İlk önce, Koronavirüs ve iklim krizi arasındaki sebep-sonuç ilişkisini inceleyerek başlayalım isterim.

İnsanoğlunun doğa üstündeki dehşet verici etkilerini en net gözlemleyebildiğimiz zamanları yaşıyoruz. Ormansızlaşma, küresel ısınma, hava kirliliği, biyoçeşitlilik kaybı, doğal kaynakların sömürülmesi iklim krizinin sadece bir kısmını oluşturuyor. WWF, 1970’ten beri memeli, balık, kuş, sürüngen ve amfibilerin nüfuslarında %60 gerileme kaydederken; son 50 yılda da Amazon ormanlarının %17’sinin yok edildiğini söylüyor. Özellikle pandemiye zemin hazırlayan aktiviteler olarak da -örneklerden anlaşıldığı üzere- ormansızlaşma, ekosistemlerin yok olması ve biyoçeşitliliğin azalmasını gösterebiliriz.

Peki ya nasıl?

İnsanoğlu olarak ekosistemleri bozmamızın sonucu olarak bir çok tür evlerinden edildi, bu bozulmanın ana faktörleri olarak ormansızlaşma ve yaban türlerin ticaretini gösterebiliriz. Bunun üzerine, aşırı nüfus ve aşırı tüketim yüzünden, insanlar besin zincirlerine ve ekosistemlere zarar veren yeme alışkanlıkları geliştirdi. Sonuç olarak yaban hayata fazla müdahale olup, yaban türlerle bir arada bulunulması hayvanlardan insanlara geçen “zoonotik” hastalıklarda bir artışı tetikledi. Koronavirüs, yarasalardan insanlara geçmesi sonucunda zoonotik hastalıkların en yeni örneği haline geldi. Geçmişe baktığımızda; Ebola, Salmonella, Malaria gibi bir çok zoonotik hastalıkla karşılaştığımızı görüyoruz. 

İşin korkutucu tarafı ise ekosistemlerin ve biyoçeşitliliğin bozulması engellenmedikçe bu hastalıkların ortaya çıkma riskinin de ciddi bir şekilde artması. Bu da gelecekte daha çok pandemiyle uğraşmamız gerekebileceğini gösteriyor. 

Koronavirüs ve iklim krizi arasındaki neden-sonuç ilişkisini incelediğimize göre sıra bu iki kriz durumunun birbirinden neler öğrenebileceğinde…

Adı üstünde, kriz durumları acil müdahale gerektirir. Ancak, pandemi ve iklim krizi durumlarında müdahale seviyesinde değişiklikler görüyoruz. Şubat ayında etkilerini göstermeye başladığından beri, hükümetler pandemi çerçevesinde sert kararlar aldılar ve büyük değişiklikler yaşadılar. Bu bize şunu gösteriyor ki durum acil olduğunda bütün dünya birlik olup etkili, ani ve hatta hayal gücünün ötesinde kararlar almayı becerebiliyor. Ancak pandemi durumuna müdahalede gösterilen hassasiyet iklim krizinde yok denilebilir. Pandemi ve iklim krizinin içerikleri ne kadar farklı olsa da, ikisine de kriz gözüyle bakılması gerektiğinden müdahale yöntemlerinin de benzer olması beklenmeli. 

Bunun hükümetlere yönelik bir suçlamadan çok bir eleştiri olarak algılanmasını isterim. Dünyanın pandemi durumunu nasıl yönettiğini ve duruma nasıl müdahale ettiğini gördükten sonra, bu yöntemlerin iklim krizinin yönetilmesinde de kullanılması gerektiğini düşünüyorum. 

Pandeminin yönetilmesinden çıkarabileceğimiz başka bir ders ise erken müdahale. İnsanoğlu olarak “görmeden inanmam” kafa yapısına sahip olanımız çok, bu da erken müdahaleyi tehdit eden bir düşünce yapısı. Pandemi sürecine yakından baktığımızda durumun ciddiyetinin hastaneler dolana ve bütün ülkeler en az bir vaka açıklayana kadar farkında olunmadığını görüyoruz. Kısaca herkes durum patlayana kadar elleri kolları bağlı bir şekilde olanları izledi. İklim krizi patlama noktasına çok yaklaştı, bilim adamları durumu tersine çevirebilmemiz için son uyarıları yapıyor. Erken müdahale geleceğimizi kurtarabilecek durumda iken, geç müdahale bizi içinden çıkamayacağımız bir çukura sürüklüyor. 

Değinmek istediğim son nokta, incelediğimiz iki ilişkiyi birleştiriyor. İklim krizinin pandemiye zemin hazırlamada önemli bir role sahip olduğunu biliyoruz, buna ek olarak da dünya çapında etkilerini gösteren bir krize doğrudan şahit olduğumuzun farkındayız, peki bunlar geleceğimizi nasıl şekillendirecek? Öğrendiklerimizi ve deneyimlediklerimizi daha iyi ve daha yeşil bir gelecek yaratmak için kullanacak mıyız? Daha iyi ve daha yeşil ne anlama geliyor? Bütün bunlar mümkün mü?

Gelecek için sayısız senaryo yazılabilir, ancak şu anki küresel ekonomik durum gelecek ile ilgili aklımızda bir çok soru işareti yaratıyor. Hükümetler sürdürülebilir ve yeşil çözümleri finanse etmek için yeterli kaynaklara sahip mi? Başka bir soru işareti ise güncel politik durumun çevresel konuları öncelik haline getirmekte ne kadar istekli veya başarılı olacağı. Bütün bu soru işaretlerine rağmen, iyimser bir çevreci olarak, yeşil bir geleceğin işleri daha da kötüleştirebileceğini düşünmüyorum, ki bence siz de düşünmemelisiniz. Şimdi ise, -hala devam eden- pandemiyi çıkarımlar yapabileceğimiz bir deneyim olarak görmemizin ve iklim krizine müdahale etmek için mükemmel bir plan hazırlamamızın zamanı geldi. 

“Evren güzel bir yer ve uğruna savaşmaya değer.”

Ernest Hemingway

This article was written by guest writer Selin Öztunçman. Selin is a senior in Saint Benoit French High School. She is an aspiring journalist, who usually writes opinion pieces about current global issues. She also has an interest in documentary making and investigative journalism. She describes her self as a nature enthusiast and a sports lover who loves traveling.

Bu yazı konuk yazar Selin Öztunçman tarafından yazıldı. Saint Benoit Fransız Lisesi’nde okuyan Selin gazeteci olmak istiyor ve genelde global problemler hakkında görüşlerini paylaştığı yazılar yazıyor. Aynı zamanda belgesel yapımı ve araştırmacı gazeteciliğe ilgi duyuyor. Kendini seyahat etmeyi ve sporu seven bir doğa tutkunu olarak tanımlıyor. Selin’i Instagram hesabından veya blogundan takip edebilirsiniz.

Eğer siz de 9 Magazine’de konuk yazar olmak istiyorsanız fikrinizi bize e-posta veya Instagram DM aracılığıyla gönderebilirsiniz.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.