Korku.
Hepimiz bir şeylerden korkarız, ve çocukken bu korkuların sayısı daha fazladır. Bu yüzden KORKU temamıza bağlı olarak okuyucularımıza çocukken neyden korktuklarını sorduk, işte aldığımız cevaplar.

 

“Çocukken insanlarla konuşmaktan korkardım. Çok çekingen ve içime kapanıktım, anaokulunda ilk ve en iyi arkadaşımla tanışınca bu değişti. Daha arkadaş canlısı oldum.”

“Eskiden karanlıktan korkardım. Sanırım herkes karanlıktan korkardı. Bu korkuya sahip olmam beni özel yapmıyor. Ve her yatağa girmem gerektiğinde, üç adım olmasına rağmen ışıkları kapayıp yatağa yürümek beni çok korkuturdu. Aynı zamanda karanlıktayken etrafımda canavarlar ve bana doğru yürüyen bıçaklı bir palyaço olduğunu hayal ederdim. Her karanlıkta merdiven çıktığımda çok stres olurdum.

“Küçükken dünyanın sonunun geleceğinden korkardım. Ne zaman sıkı yağmur yağsa, güçlü rüzgarlar olsa dünyanın sonunun geldiğine o kadar emin olurdum ki.”

“Küçükken büyükler hep bir otorite figürü, hep katılar. Siz parkta oynuyorsunuz, onlar kenarda oturuyor, sizi izliyor ama sanki bütün hayaller çocukların elinde gibi. Çocukken, büyüdüğünde hiçbir şeyin sınırlı olmayacağını, her şeyin kendi karakterine ve hayal gücüne bağlı olduğunu düşünecek kadar şanslı büyüdüm belki. Küçükken “Ben büyüyünce astronot olmak istiyorum” “Şarkıcı olmak istiyorum” “Film yıldızı olmak istiyorum” “Büyüyünce itfaiyeci olmak istiyorum” gibi hayaller kurmak da güzel ama hep yetişkinlerin büyüdükçe hayat algısı gerçeğe iniyor. Büyüklerden aldığımız “Biraz daha realist ol” “Hayal kurmayı bırak ve ders çalış” gibi geri dönüşlerle her şey standarta ve tek tipe indirgeniyor. Para kazanmak için, topluma uyum sağlayabilmek için farklı renk ve karakterimizi baltalamak zorunda kalıyoruz ve lise 4’te herkesin hayalleri “ben mühendislik okuyacağım çünkü ailem öyle istedi” ya da “ben işletme okuyacağım, belki dükkan açarım, ticaretle uğraşırım” gibi daha ayaklara yere basan hayallere indirgeniyor. Bu kötü olmak zorunda değil ama benim en büyük korkum her zaman yüksek hayallerimin realizme indirgenmesiydi. Yani çok korkardım standart biri olacağım diye. Sevmediğim bir işte çalışıp 8:30-18.30 mesaisi, sonra eve gelip standart bir Türk insanı olup evde eş, çocuklar bilmem ne… Yani her şeyin aynı çizgide gitmesi ve kesinlikle benim kendi karakterime ait bir şey olmaması, yani hayatta yaşadığım uç noktada hiçbir şeyin olmaması, deneyimleyebileceğim farklı renklerin olmaması beni çok korkuturdu ve zamanla büyüdükçe ders çalışmaya başladığım zaman arada sırada kafayı yiyip defteri kağıdı kitabı bırakıp “ay benim gidip yaşamam lazım” deyip uç şekilde yaşadığım oldu çünkü bu benim en büyük korkum ve bugün bile olmaması için arada sırada uğraşıyorum. Ne kadar ders çalışıp, ayaklarımı yere basmaya çalışsam bile..”

“Annem biz küçükken – beş altı yaşlarında sanırım – çok fazla ütü yapardı ve ütüledikten sonra kapı kollarına asardı. Evin her tarafında gömlekler olurdu. Bir süre sonra bu gömlekler rüyalarıma girmeye başladı, ama normal bir şekilde değil. Bu gömlekler üzerime doğru uçuyorlardı, havada uçuşuyorlardı. Bayağı uzun bir süre korkuttu beni bu gömlekler.”

“Çok cesur bir çocuktum, dışarıda oynamayı çok severdim, saklambaca bayılırdım, tırmanmayı çok severdim, böceklerden korkmazdım. Her türlü sürüngene dokunurdum. Korku filmeri de izlerdim. Sadece korktuğum bir şey vardı: tuvalet sifonu. Neden bilmiyorum ama sesi beni çok korkuturdu. Tuvaletten zamanında çıkmazsam bir şeyin beni yakalayacağını veya kovalayacağını düşünürdüm. Ses bana bunu düşündürürdü. Ve 13-14 yaşlarına kadar devam etti bu. Aslında hala tuvaletten hızlı çıkmaya çalışıyorum, neden bilmiyorum, ama artık üstesinden geliyorum. Sanırım sadece bir ses olduğunu ve korkulacak hiçbir şey olmadığını biliyorum.”

“Çocukluk korkum başkalarının önünde yemek yemekti. Okulda hepimiz aynı anda yemek zorundaydık. Ben aç kalırdım çünkü yemek yiyiş şeklimden utanırdım. Bir gün öğretmenim beni ikna etti ve tavuğumdan bir ısırık aldım. Tavuk çok güzel tadıyordu, ve ondan sonra kafeteryada herkesin önünde yemek yemeye devam ettim.”

“Küçükken terk edilme korkum vardı ve daha spesifik olarak annem tarafından terk edilmek, çünkü etrafıma baktımda bana yakın olan insanlara çok bağlıydım, onları hiçbir şekilde kaybetmek istemiyordum. Nereye gidersem gideyim, her zaman yanımda bulunsunlar istiyordum. Bu korkumun en büyük sebebiydi. Bunun dışında çok sevdiğim kişilerle hep el ele gezmeyi, el ele durmayı isterdim ki onları hiçbir şekilde kaybetme imkanım olmasın. Bu korku küçüklükten beri bende vardı aslında ama ben altı-yedi yaşındayken babam iş nedeniyle yurt dışına gitmek zorunda kaldı ve benim okulum nedeniyle annemle İstanbul’da kaldık. Babamın gittiği dönemde korkumun derecesi bir hayli yükselmişti. Bunun dışında gördüğüm rüyalarda genellikle korkularıma yönelikti. Çoğu kabusum böyleydi ve aslında sürekli gördüğüm bir kabusum vardı: çok sevdiğim insanlarla bir geziye giderdik ve – küçüklüğümde terk edilmek dışında en korktuğum şey cadılardı – geziye gittiğimiz zaman bir yaşlı kadın görürdüm ve bunun cadı olduğunu sadece ben bilirdim. Kadın beni alıp götürürdü. Bu da zaten korkumun başlamasına sebep olan kabuslardan biriydi.”

“9 yaşından beri asansör korkum var. Fransızca öğrenmek için gittiğim kampta başladı bu korku. Ailemden ayrı olduğum ilk seyahatti. Arkadaşlarım ve öğretmenlerimle kocaman birlikte otelde kalıyorduk. Odama gitmek için asansöre binmem lazımdı çünkü odam 15. kattaydı. Bir gün yanlız başıma asansöre bindim. Asansör bir anda iki kat arasında durdu. Kapılara vurup açmaya çalışıyordum. Acil durum zilini çaldım ama cevap alamadım… Sonra ağlamaya başladım. Sonunda bir adam gelip beni kurtardı. Ondan sonra bir daha asla böyle bir şey yaşamadım ama artık hep başka biri gelene kadar bekliyorum asansöre binmeden, ama çoğunlukla da merdivenleri kullanıyorum. Korkumu unutmaya çalıştım ama olmadı. Sanırım klostrofobik olmamla da alakası var korkumun. Aynı zamanda asansörlere güvenmiyorum, çünkü üzerinde düşünürseniz asansörlerin yukarı ve aşağı gitmesini sağlayan bir kablo var. Bunu düşünürken bile kalbim küt küt atıyor. İroni de Toronto’da yaşıyor olmam, burada çoğu bina çok katlı. Size bu örneği vereyim: çok uzun bir süredir Toronto’da yaşıyorum ve şu ana kadar CN Kulesi’nin tepesine çıkmadım, sırf bu korkumdan dolayı. Umarım bir gün o asansöre binip fevkalade manzarayı görebilirim. Bu kadar.”

Cidden de bu kadar. Bu yazı için bana ses kaydı yollamış olan herkese çok teşekkür ederim. Umarım yazıyı beğenmişsinizdir, konuşanlarla aranızda bir bağ kurmuşsunuzdur, sizi düşündürmüştür.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.