Fonfique, 2014’te Ceylan Kolat tarafından kurulmuş bir markadır. Amacı, insanların normal günlerine biraz renk katmak, yüzlerini güldürmek. Kendi çizimlerinden oluşan desenlerden çantalar, cüzdanlar, defterler ve çok daha fazlasını yapan Ceylan ile konuşma fırsatımız oldu.

 

Öncelikle biraz kendinizden ve Fonfique’ten bahseder misiniz?

Fonfique 2014’te İstanbul’da kuruldu. Aslında üniversite yıllarından beri ‘Fonfique’ adı altında ve kendi çizimlerimi kullanacağım bir marka oluşturma planım vardı ama tam olarak ürün gamı belli degildi. Baskı ve tekstil alanında tecrübe edindikten sonra küçük deri aksesuarlar üzerine bir koleksiyon oluşturdum ve hala devam eden Fonfique maceram başlamış oldu.

 

Küçükken ne olmak isterdiniz?

Paket kağıtçısı olmak isterdim. Her şeyi paket yapardım. Hala çok severim. Bu sevgim Fonfique’te de çok işimize yaradı açıkcası.

Ortaokul dönemimde ise moda tasarımcısı olmaya karar verdim. Üniversite 3. sınıfa kadar da bu yolda devam ettim. Sonra asıl ilgilendiğim konunun illüstrasyon, renkler, çizimler olduğunu anladım ve o tarafa yöneldim.

 

Fonfique adı nereden geldi?

Doğduğumda tamamen spontane olarak annem bana takmış bu ismi, Fonfik Hanım diye. Hem bana özel olmasını sevdiğim hem de yaptığım işlere uygun bir tınısı olduğunu düşündüğüm için bu ismi kullanmaya karar verdim.

 

Çanta, büyük cüzdan ve minik cüzdan

 

Desenler için doğadan ilham aldığınızı biliyoruz. Ama ne çizeceğinize nasıl karar veriyorsunuz?

Bütün desenlerin ayrı bir hikayesi var. Bambaşka yerlerden ilham alabiliyorum. Mesela fil deseni, Hindistan tatilinde gördüğüm fillerden sonra çıkarken, ‘İmperial’ desenindeki kuşlar, eski Çin İmparatorluğu’ndaki hükümdarların kaftanlarını sunan bir sergide gördüğüm nakışlardan sonra çizildi. Gözümü her zaman beslemek için bulabildiğim tüm yayınları ve kitapları incelemeye çalışıyorum. Bunun yanında pinterest ve bazı bloglar da ilham verici olabiliyor.

 

Çalışmıyorken ne yapıyorsunuz? Hobileriniz neler?

Dizi izliyorum 🙂 (en sevdiğim diziler: Friends, Call My Agent, The Crown, Miss Fisher’s Murder Mysteries)

Kafamı boşaltmaya çalışıyorum, arkadaşlarımla ve ailemle zaman geçiriyorum. Bol bol seyahat etmeye çalışıyorum.

 

Seyahat etmeyi en çok sevdiğiniz yer neresi?

Kesinlikle Londra çünkü orada kendimi çok huzurlu hissediyorum ve beni işim açısından çok besliyor.

Clutch’lar: kuşlu ve yapraklı

 

İşiniz hakkında en sevdiğiniz şey ne?

Tanımadığım insanlarla çizimlerim sayesinde bir bağ kurabiliyorum. Bu da bana manevi açıdan çok iyi geliyor. Ayrıca işimle ilgili sevdiğim taraflardan biri, zamanımı kendim ayarlayabilmem. Bu da daha verimli olmamı sağlıyor.

 

İşiniz hakkında en sevmediğiniz şey ne?

Üretim kısmı sanırım en sevmediğim bölüm. Yine de çok şanslıyım ki, bana her türlü desteği veren üreticilerle çalışıyorum. Dışardan öyle gözükmese de benim yaptığım için maalesef sadece 20%’si yaratıcı süreç. Geri kalanı problem çözmekle geçiyor.

 

Arkadaşlarınız sizi üç kelimede tanımlasa ne derlerdi?

Bu soru için en yakın arkadaşıma bağlanıyorum:

Sevgi dolu, iyi akıl verici, en tatlı danışman.

Çanta

 

İstanbul’daki en sevdiğiniz üç yer nereleri?

Bebek, Belgrad Ormanı ve Kandilli.

 

En sevdiğiniz filmleri bizimle paylaşır mısınız?

Wes Anderson ve  Pedro Almodovar’ın filmlerine bayılıyorum.

 

Size ne ilham veriyor?

İnsanlar bana ilham veriyor. Hayata ve olaylara bakış açıları, duyguları, anlattıkları. Genellikle hayatla ilgili ilhamımı insanlardan alıyorum.

Çanta ve organizer

 

En sevdiğiniz renk ne?

Pembe ve Yeşil, mümkünse bir arada 🙂

 

En sevdiğiniz bir hayvan var mı?

Köpeğim Zuzu (Beyaz ve chow chow)

 

Bu işi yapıyor olmasaydınız ne yapmak isterdiniz?

Pastacı ya da çiçekçi olmak isterdim.

Organizer ve minik cüzdan

 

Ne zaman desenlerinizi oluşturuyorsunuz?

Desenleri ofiste çizemiyorum. Genelde bir kaç hafta eve kapanıp sabahtan akşama kadar çizim yapıyorum. Çizim yaptığımda genelde Daft Punk’ın ‘Random Access Memories’ adlı albümünü dinliyorum. Sonra çizimlerimi desen haline getirip, denemelere başlıyoruz. Bu süreçte elenen desen ve çizimler oluyor.

 

Liseli halinize bir öğüt verseydiniz ne olurdu?

Aslında çok fazla öğüt var ama en önemlisini paylaşacağım. Bir hedefe varmaktansa, o hedefe varmak için geçirdiğin süreç çok daha değerli. Bunu genç yaşlarda öğrenmeyi isterdim. Süreç çok önemli. Maalesef sistemin getirdiği bazı yanlışlar -liseye ya da üniversiteye giriş sınavı gibi- bunu idrak etmemize engel olabiliyor.  Ama okul bittikten sonra anladım ki, insan kendi iç sesine daha çok kulak vermeli. Elinden geleni yapıp, bazı şeyleri oluruna ve zamana bırakabilmeli. Ulaşmak istediği hedefler yüzünden kendini yıpratmamalı, aksine, hedefe giden yolda daha esnek olabilmeli. Çünkü o zaman karşımıza çok farklı ve güzel yollar, yeni kapılar açılabiliyor.

 

Kendi markanızı yaratmak hakkındaki en zor şey neydi?

Sadece kendi küçük çevremle paylaştığım çizimlerimi, hiç tanımadığım insanların beğenisine sunmaya cesaret etmek sanırım benim için en zor şeydi.

Oysa şimdi tam da bu, işimi benim için en özel yapan şey oldu.

Organizer

İleride sizin gibi kendi markasını yaratmak, yaratıcı bir şirket kurmak isteyenlere ne söylemek istersiniz?

Yaratıcı olmak ya da kendi alanında başarılı olmak, kurduğunuz işi devam ettirmeye maalesef yetmiyor. Daha önce de bahsettiğim gibi, yaratıcı süreç işin çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Bir tasarımınızı hayata geçirmek için, insanlarla doğru bir iletişim kurabilmek, teknik konulara hakim olmak ve problem çözme yeteneği ile doğru bağlantılı. O yüzden, ben girişimci tüm gençlere, kendi macerasına başlamadan önce kurumsal bir hayatta biraz tecrübe edinmeyi tavsiye ediyorum.