“Bu albümle Pink Floyd ayın karanlık tarafını, yani hayatın kabullenmesi zor olan gerçeklerini yüzümüze vuruyor.”

Öyle bir albüm hayal edin ki, daha önce hiç dinlememiş olanlar bile albüm kapağını hemen tanıyor; “The Billboard 200” listesinde tam 14 yıl kalarak rekor kırıyor; sorduğu felsefi sorularla toplumları, insanları, hayatları etkiliyor. Gelin Pink Floyd’un sanatını tüm dünyaya kanıtladığı bu albümü birlikte inceleyelim…

Pink Floyd, 1965’te Syd Barrett tarafından kurulan; Roger Waters (bas gitar), David Gilmour (gitar, vokal), Richard Wright (klavye ve synthesizer) ve Nick Mason (bateri) dörtlüsünden oluşan psikedelik ve progresif rock grubu. Grubu kurduktan kısa süre sonra Barrett’in ayrılmasından sonra Pink Floyd; yaptığı deneysel albümler ve film müzikleriyle 60’lı yılların sonunda sesini belli bir kitleye duyurmayı başarıyor. 1973 yılında yayınladığı The Dark Side Of The Moon albümü ile dünyaca üne kavuşan Pink Floyd, takip eden yıllarda Wish You Were Here, Animals, The Wall​ gibi önemli albümlere imza atıyor. 1985 yılında grubun söz yazarı Roger Waters’ın gruptan ayrılması üzerine iki albüm daha çıkaran Pink Floyd, 2014 yılında grup üyesi Richard Wright’ın birkaç yıl önceki ölümü üzerine dağılma kararı alıyor.

(Sağdan sola: David Gilmour, Roger Waters, Nick Mason ve Richard Wright)

1970’li yılların başındayız. Rock müziğin hiçbir zaman olmadığı kadar popüler olduğu, Amerika ve İngiltere’de psikedelik rock gruplarının revaçta olduğu 60’lı yıllara, Woodstock konseri ile bir kapanış yapıldı. Peki sırada ne var? Yavaş yavaş yükselen disko müziğinin rock müziğe etkisi ne olacak? Pink Floyd da, bir masa etrafında oturmuş, bu sorulara cevap arıyordu. Derken Roger Waters’ın aklına dahiyane bir fikir geldi: Neden en iyi bildiğimiz şey ile, yani hayat ve hayatın verdiği zorluklarla ilgili bir konsept albüm yapmayalım ki? Bu fikir üzerine grup müzisyen Alan Parsons ile bir araya gelerek, efsanesi günümüze kadar sürecek albümün kayıtlarına başladı.

Albüm İçeriği

Bu albümle Pink Floyd, bize ayın karanlık yüzünü, yani hayatın kabullenmesi zor olan gerçeklerini yüzümüze vuruyor. 1972-73 yılları arasında kaydedilen, 45 dakika süren bu albüm, baştan sona tek bir şarkı gibi aslında. ​Speak To Me/Breathe (In The Air) ​ şarkısıyla başlayan albüm, doğum anında nasıl deneyimsiz olduğumuzu, beklentilerimizin ne kadar yüksek olduğunu anlatıyor. Derken şarkıyı bir bıçak gibi kesen ​On The Run​ başlıyor. Elektronik müzikle rock müziği tamamen birleştiren bu enstrümantal şarkı, bir devrim niteliğinde. Time şarkısı bizi uykumuzdan uyandırıyor, yaşlandığımızı, vaktin dolduğunu hatırlatıyor ve albümün birinci kısmı konuk şarkıcı Claire Torry​’nin güçlü vokallerini içeren The Great Gig In The Sky​ ile bitiyor. İkinci bölüm bize paranın karanlık taraflarını gösteren Money şarkısı ile başlıyor ve Roger Waters’ın 2. dünya savaşında kaybettiği babasını andığı Us And Them​ şarkısı ile devam ediyor. Sonrasında 3 dakikalık Any Color You Like​ adlı şarkı ise blues ve progresif rock’ı birleştiriyor. Brain Damage ​şarkısıyla kurucu üye Syd Barett’i anan grup, albümü​ Eclipse şarkısıyla, her insan hayatının aslında aynı olduğunu ve tüm insanların bir olduğunu hatırlatarak bitiriyor. Fakat şarkının son birkaç sanyesinde uzaktan bir ses duyuyoruz:​ Gerçekte ayın karanlık yüzü yok, işin aslı, ay tamamen karanlık.”

Elektronik müzik ile Blues Rock müziğini birleştirerek, rock müzikte devrim yaratan albüm popülerliğini günümüze kadar korudu. ​Time​ ve ​Money şarkılarındaki gitar soloları, hala tüm zamanların en iyi soloları arasında kabul ediliyor. ​Radiohead, U2, David Bowie​ ve sayısız sanatçı bu albümden esinlendiğini söylüyor. Çekilmiş bir çok film ve dizide albüme gönderme yapılırken, müzikleri de karşımıza çıkıyor. Bunun en yeni örneği; 2021 yılında çıkacak, Denis Villeneuve’ın yönettiği ​Dune filminin fragmanında albümün son şarkısı olan ​Eclipse​’e yer veriliyor.

(Almost Famous, 2000)

Bu albümün etkisi bende çok büyük. Lisenin ilk yıllarında keşfettiğim bu albümü baştan sona ilk dinleyişimde gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Aynı zamanda bana müzik hakkında farklı bir vizyon kazandırdı ve elektronik müzik aletleriyle de rock müzik yapılabileceğini aklıma kazıdı. Ayrıca manevi anlamı da çok büyük benim için, birçok yakın arkadaşımla bu albüm vesilesiyle tanıştım, David Gilmour’un gitar sololarını dinlemek yetmedi, gitar çalmaya da başladım. Dinleyen herkesin hayatına bir şekilde dokunan bu albüm, herkesin dinlemesi, deneyimlemesi gereken bir albüm.

“T​ired of lying in the sunshine staying home to watch the rain. You are young and life is long and there is time to kill today. And then one day you find ten years have got behind you.
No one told you when to run, you missed the starting gun.”

“Güneşin altında yatmaktan yorgun, evde yağmuru izlemek için kalırsın Daha gençsin ve yaşam uzun, harcayacak vaktin var nasılsa bugün
Ve bir de bakarsın ki 10 yılı bırakmışsın ardında
Kimse söylemiştir sana ne zaman koşacağını, kaçırırsın başlama atışını.”

-Time, The Dark Side Of The Moon, Pink Floyd

Bu yazı konuk yazar Lal Tuna tarafından yazıldı. 2003 doğumlu Lal Sainte Pulchérie Fransız lisesinde okuyor. İleride sinema alanında ilerlemek isteyen Lal’in bir diğer büyük tutkusu ise müzik. Yazmayı, araştırmayı, fotoğraf çekmeyi ve oyunculuk yapmayı seviyor. Lal’i Instagram hesabından ve fotoğrafçılık sayfasından takip edebilirsiniz.

Eğer siz de 9 Magazine’de konuk yazar olmak istiyorsanız fikrinizi bize e-posta veya Instagram DM aracılığıyla gönderebilirsiniz.

No Comments Yet

Leave a Reply

Your email address will not be published.